Kesb-i Şeref Ne Demek?
Toplumumuzda, “kesb-i şeref” deyimi genellikle kişisel başarı, haysiyet veya onur kazanmak anlamında kullanılır. Ancak bu terimi sadece sözlük anlamıyla ele almak, kelimenin anlamını daraltmak olur. Kesb-i şeref, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektifinden bakıldığında, çok daha derin ve çok katmanlı bir anlam kazanır. Bu kavram, sadece bireysel bir başarıyı değil, aynı zamanda toplumun değerler sistemini ve toplumsal normları da yansıtır. Peki, sokakta gördüğümüz küçük ama etkili detaylardan, işyerindeki ilişkilerden, hatta toplu taşıma araçlarında karşılaştığımız farklı insan gruplarından nasıl etkileniyor? Kesb-i şeref, modern dünyada hala ne anlama geliyor ve bizler, farklı kimlikler ve deneyimlerle, bu kavramı nasıl algılıyoruz?
Kesb-i Şeref: Kişisel Onur ve Toplumsal Etkiler
Kesb-i şeref, kelime olarak “kazandığın onur” veya “edindiğin haysiyet” anlamına gelir. Bu, bir insanın yaşamı boyunca elde ettiği saygınlık, toplumun ona biçtiği değer ve kazandığı sosyal konumla doğrudan ilişkilidir. Ancak bu kavramın toplumsal cinsiyet ve çeşitlilik açısından nasıl farklılaştığı, günlük yaşamda oldukça net bir şekilde gözlemlenebilir.
Birçok durumda, kesb-i şeref, toplumsal normlar ve beklentilerle şekillenir. Örneğin, İstanbul’da bir sabah işe gitmek için toplu taşıma aracına bindiğinizde, çevrenizde farklı yaşlardan, cinsiyetlerden ve sosyoekonomik sınıflardan insanlar görürsünüz. Kimisi sabahın erken saatlerinde yorgun bir şekilde işine gitmek için mücadele ederken, kimisi de bu toplumsal düzene ayak uydurarak kendi yerini alır. Toplumun o kişiyi nasıl gördüğü, ona biçilen “kesb-i şeref”i de belirler.
Toplumsal Cinsiyet ve Kesb-i Şeref
Kesb-i şeref, toplumsal cinsiyetle doğrudan ilişkilidir. Bir erkeğin toplumdaki başarıları genellikle “güç”, “liderlik” ve “otorite” gibi kavramlarla ölçülürken, kadınların kesb-i şerefi daha çok “özverili anne”, “eğitimli ev kadını” ya da “kocasıyla uyumlu” gibi kalıplarla sınırlandırılabilir. Bu tür kalıplar, kadınların toplumsal alandaki yerini daraltırken, aynı zamanda toplumun kadınlara biçtiği onur ölçütünü de şekillendirir.
Bir örnek vermek gerekirse, İstanbul’daki bir işyerinde kadın çalışanların genellikle daha düşük ücretlerle çalıştırıldığı ve terfi olanaklarının erkek çalışanlarla kıyaslandığında sınırlı olduğu sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bir kadının “kesb-i şeref”i, başarılı bir iş kadını olmanın ötesinde, aynı zamanda evdeki rolüyle de şekillenir. Bu tür toplumsal cinsiyet kalıplarının varlığı, kadınların toplumsal adalet ve eşitlik mücadelesini zora sokar.
Çeşitlilik ve Kesb-i Şeref
Kesb-i şeref, çeşitlilik perspektifinden bakıldığında, bireylerin kültürel, etnik ya da sınıfsal farklılıkları nasıl deneyimlediğini gösterir. Toplumda farklı etnik kökenlerden gelen bireylerin “onurlu” kabul edilme şekilleri, o toplumun ne kadar kapsayıcı olduğunu da gösterir. Örneğin, İstanbul gibi kozmopolit bir şehirde, sokakta yürürken farklı dil konuşan, farklı kıyafetler giyen, farklı yemekler yiyen insanlara rastlamak oldukça yaygın. Ancak bazen bu farklılıklar, toplumsal bir ayrımcılığı da beraberinde getirir.
Günlük hayatta gözlemlediğim bir örneği ele alalım: Bir kafede çalışırken, özellikle göçmen kökenli veya düşük gelirli ailelerin çocukları, genellikle daha az değer verilen işlerde çalıştırılıyor. Bu, onların toplumsal olarak “kesb-i şeref”lerini, yani onurlarını da etkiliyor. O çocuklar, toplumda genellikle daha az takdir edilen, “görülmeyen” emeklerde çalışırken, toplumsal normlara göre kesb-i şerefleri de sınırlı kalıyor.
Sosyal Adalet ve Kesb-i Şeref
Sosyal adalet, her bireyin eşit haklara sahip olması gerektiğini savunur. Kesb-i şeref de burada devreye girer. Bir kişinin onuru, sadece kendi başarısından değil, aynı zamanda toplumun ona gösterdiği saygıdan ve ona eşit fırsatlar sunulmasından gelir. Adaletin olmadığı bir toplumda, kesb-i şeref de yerini bulamaz. Örneğin, işyerinde veya okulda fırsat eşitsizliği, bir kişinin kesb-i şerefini doğrudan etkileyebilir. Toplumsal adaletin sağlanması, herkesin “onurlu” bir şekilde yaşamasını ve değerli olmasını garantiler.
Bunu kendi yaşamımdan bir örnekle açıklamak gerekirse, bir arkadaşım işyerinde terfi etmek için çok çaba sarf etmişti, ancak sürekli olarak “yaşı küçük” veya “yeterli deneyimi yok” gibi bahanelerle terfi etmesine engel olundu. Oysaki bir başka kişi, yalnızca üst düzey bağlantıları nedeniyle hızla yükseldi. Bu durumda, kesb-i şeref sadece başarılardan değil, aynı zamanda eşit fırsatlar ve adaletin varlığından da beslenir.
Sonuç: Kesb-i Şeref, Bir Toplumun Yansımasıdır
Kesb-i şeref, bir toplumun sosyal adalet, toplumsal cinsiyet eşitliği ve çeşitlilik anlayışını doğrudan etkiler. İstanbul’da, sokaklarda, işyerlerinde ve toplu taşımalarda gözlemlediğimiz pek çok detay, bu kavramın nasıl şekillendiğini ve ne kadar farklı toplumsal katmanlardan etkilendiğini gösteriyor. Eğer bir toplum, her bireye eşit fırsatlar sunar ve toplumsal cinsiyet, ırk, sınıf gibi farklılıkları kabul eder ve değerli kılarsa, o zaman herkesin “kesb-i şeref”i tam anlamıyla yerini bulur.
Kesb-i şeref, sadece kişisel başarılar değil, aynı zamanda bir toplumun herkes için eşit ve adil bir şekilde onur sunma yeteneğiyle de ilgilidir. Bizler, sokakta gördüğümüz her farklı insana ve onların mücadelelerine değer vererek, bu onuru hep birlikte inşa edebiliriz.